22 Yıllık Bu Karanlık Tünelden Hep Beraber Çıkacağız

Ulu Önder Atatürk‘ü Anma Haftası etkinlikleri kapsamında Giresun’da düzenlenen programda konuşan CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, “22 yıllık bu karanlık tünelden hep beraber çıkacağız” dedi.

29 Ekim Kadınları Derneği tarafından Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü Anma Haftası etkinlikleri kapsamında Giresun’da düzenlenen etkinliğe, CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın yanı sıra CHP Giresun İl Başkanı Dr. Gökhan Şenyürek, CHP Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş, Giresun Belediye Başkanı Fuat Köse, 29 Ekim Kadınları Derneği Genel Başkanı Av. Şenal Sarıhan ve Giresun Şube Başkanı Emine Şenel ile partililer ve vatandaşlar katıldı.

CHP’li Günaydın, burada yaptığı konuşmada, Türkiye’deki tek adam rejimine vurgu yaparak şu ifadelere yer verdi;

“Özellikle 2017 yılındaki referandumdan sonra kurulan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nden sonra Türkiye’de yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrı, birbirini denetleyerek birer erk sahibi olmasından söz edilemez. Bunu hepimiz biliyoruz ki, Türkiye’de bir ‘tek adam rejimi’ vardır. Bu rejim, saraydan hem yargıyı, hem yasamayı, hem de yürütmeyi bütün boyutlarıyla kontrol etmektedir.

‘KAMU KAYNAKLARI YANDAŞLARA PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR’

Bu rejimin bir başka temel özelliği ise kleptokrasiye dayanan bir sistem kurmuş olmasıdır. Yani kamu kaynakları yandaşlara adeta denetimsiz ortamlarda peşkeş çekilmiş, vahşi bir şekilde aktarılmıştır. Ben size bir küçük altın madenciliği örneği vererek yetinmek istiyorum. 2010 yılı öncesinde üniversitelerde Osmanlı İktisat Tarihi dersleri de verdim. Osmanlı’nın son döneminde yabancılar altın çıkartır ve çıkardıkları altının %75’ini alırlarmış. Bizde bunu derslerde Osmanlı’nın iktisadi ve siyasi olarak ne kadar gerilediği, ne kadar bağımlı hale geldiğinin örneği olarak kullanırdık. Bir ülke çıkardığı altının %75’ini yabancılara verir mi derdik. Bugün itibarıyla Türkiye’de; Avrupa Birliği’nin 20 yıl evvel yasakladığı siyanürlü liç yöntemi ile doğayı mahveden bir altın madenciliği var. Madeni çıkartanlar yabancılar ve çıkartanlar çıkarttıkları altının yüzde 98’ini alıyorlar. Osmanlı’da yüzde 75 iken bugün bu yüzde 98. Üstelik bu deklere ettikleri altının %98’idir. İliç’ten havalanan helikopterlerin Azerbaycan’a külçe altın götürdüğüne yönelik çok sayıda tanık beyanını görüyoruz. Bunlar deklare bile edilmiyor.

‘TÜRKİYE’NİN DÖRT BİR TARAFI MADENCİLİK ADIYLA YAĞMALANIYOR’

Şimdi bütün altın madenlerinin gizli birer ortağı var, o ortaklar yandaş sermaye. Onlar Marx’ın 150 yıl evvel söylediği gibi; sermayenin çanak yalayıcıları. Ve onlar, o üretilen altının içerisinden kendi paylarını alıyorlar. Geriye kalan yabancıların olmaya devam ediyor. Türkiye’nin dört bir tarafı ruhsatlı çeşitli adlar altında madenciliğin zulmü altında yağmalanıyor. Kamusal madencilik elbette olabilir. Çevreye zarar vermeyen boyutta ve teknoloji ile bir iş yapılabilir. Ama ortaya konulan şey vahşi madencilik ve bu aynı zamanda sömürü devletlerinde olabilecek kadar açık bir şekilde işlemekte ve işletilmektedir. Türkiye’ye de bu işin bir gram faydasının olmadığının da altını çizmek gerekir.

‘BÜYÜK BİR YAĞMA VE SOYGUN DÜZENİ VAR’

Böyle bir yapı içerisinde şunu ifade edelim. Tüm dünyada 200’den fazla ülke var. Üretilen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla büyüklüğü itibarıyla sıraya dizdiğinizde Türkiye hala dünyanın en büyük 20’nci ekonomisi. Ancak bu en büyük 20’nci ekonomide öylesine büyük bir yağma ve soygun düzeni var ki, bu memlekette an itibarıyla en az 20 milyon insan çorba kaynatamıyor.

Dün Merkez Bankası enflasyon verisini revize etti, %38’den %44’e çıkarttı. Dolayısıyla bu memlekette en iyimser ihtimalle %45 civarında bir enflasyon var. Ama asgari ücretli yılbaşından bu yana hiç değişmeden 17 bin 2 lira almaya devam ediyor. Memur emeklilerinin yarısı yılın ortasından bugüne kadar hiç değişmeyecek şekilde 12 bin 500 lira almaya devam ediyor. Yani bir tarafta hızla zenginleşen bir grup varken bir tarafta artık asgari geçimini sağlayamayan yurttaşlar topluluğu var.

‘TÜRKİYE’DE BAĞIMSIZ YARGIDAN SÖZ ETMEK MÜMKÜN DEĞİL’

Bu yapının adalette bıraktığı izleri hep beraber görüyoruz. Türkiye’de artık bağımsız bir yargıdan, hakimlere teminat verilemez, emir verilemez şeklinde Anayasa emirlerine uygun bir adalet sisteminden söz edebilmek de maalesef mümkün değil. Adeta rejimin devamını sağlayacak, hukukun araçsallaştırıldığı, muhalif olan kim varsa, bir gece sabaha karşı evinden alındığı ve yıllarca hapishanelerde çürütüldüğü bir rejim ile karşı karşıyayız.

‘31 MART’TA YENİ BİR SAYFA AÇILDI’

Artık bildiğimizi birbirimize anlatmanın zamanının geçti. Artık Türkiye’de bir yeniden inşa dönemi başlamak zorundadır. 31 Mart 2024 seçimleri Türkiye’nin önünde yeni bir sayfa açtı. Bu sayfada yurttaşlar yüzde 37,8 oranla Cumhuriyet Halk Partisi’ni birinci parti yaptılar. 2023 seçimlerinden birinci çıkan AKP ise bir yıl sonra bunun 3,5 puan kadar altında ikinci parti oldu. An itibarıyla yerel seçimlerin üzerinden 7 ay geçmesine rağmen Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti olma özelliğini sürdürüyor. Bizim önümüzde yeni bir dönem var. Bu yeni dönemde yurttaşın iradesini, aklını, yüreğini kazanma süreci devam etmek zorunda. Biz bugüne kadar güzel anlatarak, güzel mücadele ederek, tüm eksikliğimize rağmen iyi niyetimizi ve irademizi ortaya koyarak, direnen yurttaşlarımızla beraber bu sonucu elde ettik. Şimdi vatandaşlar bunun yanında başka bir şey daha arıyor. Bu memleketi kim yönetebilir? Benim çoluğumun, çocuğumun içinde yaşayabileceği, adil, kalkınan, refahtan eşit pay alan özgür bir memleketi kim yaratabilir? Bunlar bir İçişleri Bakanı, bir Dışişleri Bakanı, bir Çevre Şehircilik Bakanı çıkartabilirler mi? Ve bu düzen gerçekten çağdaş, hukuk devletinde olacak şekle dönüşebilir mi? İşte bu soruların cevabı artık mevcudu deşifre eden, yaşadığımızı birbirimize anlatan değil, tam tersine neyi ve nasıl inşa edeceğimizi yurttaşa gösteren, anlatan ve onu ikna eden bir yeni dönemin varlığını ve gereğini bizim önümüze koyuyor.

‘TÜRKİYE’NİN YÖNETİLMEDİĞİ AÇIKTIR; DERHAL SEÇİM, ERKEN SEÇİM’

Burada şunu söyleyelim, güncel bir tartışmadır; derhal seçim ve erken seçim. Defalarca ifade ettik, burada da söyleyelim; Türkiye’nin yönetilemediği açıktır. Bir günde 10’un üzerinde kadın cinayeti gördüğümüz durumlar olmaktadır. Çocuklarımız güvende değildir. Türkiye’nin hiçbir kaynağı ve varlığı güvende değildir ve bu memleket yönetilememektedir. Birileri Abdullah Öcalan‘ı meclise davet ediyor, bir taraftan da Cumhuriyet Halk Partisi belediyelerine kayyum atanıyor. Bütün bu süreç adeta bizim algımızı başka bir tarafa çekerken memleketin yaşadıklarını da bir giz ve sır perdesi altında gizleme işlevi görüyor.

‘BU OYUNA ALET OLMAYACAĞIZ’

İşi gücü bırakmışlar, Anayasa’yı değiştirelim diyorlar. Anayasa’yı değiştirmek için herkesi masaya çağırıyorlar. Niye? Çünkü Erdoğan’ın bir kere daha Cumhurbaşkanı adayı olmasının önünü açmaya çalışıyorlar. Bunların hiçbirine alet olmayacağız, bu oyunun hiçbir yerinin parçası olmayacağız. Biz halkımızla beraber bazen sokaklarda, bazen fabrikalarda, bazen tarlalarda, bazen meydanlarda, bazen Meclis’te ne gerekiyorsa onu yapacağız. Talebimiz erken ve acil seçimdir. Bugün bunun için 128 milletvekilinin oyu yetmiyor. Çünkü en az 360 milletvekilinin oyuna ihtiyaç var. Ama biz şunun taahhüdünü yurttaşlarımıza verdik. Bu teklif için Cumhuriyet Halk Partisi 128 milletvekili ile elini her an kaldırmaya hazırdır. Bu el kalkacak, Türkiye seçime gidecek ve 22 yıllık bu karanlık tünelden hep beraber çıkacağız.”