Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın CHP’nin üç ayrı konu ile ilgili Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğunu bildirdi.
Doç. Dr. Gökhan Günaydın, ilk dosyanın ‘3 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ ile ilgili olduğunu bildirdi. Söz konusu kararnamelere ilişkin düzenlemelere itiraz ettiklerini bildiren CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, kararnamelerin iptalini istediklerini bildirdi.
İkinci başvurunun Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Devlet Denetleme Kurulu’na (DDK) her kademe ve rütbedeki kamu hizmetlisini görevden alma yetkisi tanınmasına ilişkin kanunun iptali için olduğunu bildiren CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, “Devlet Denetleme Kurulu aracılığıyla bu yetkiyi Cumhurbaşkanı kullanacak” dedi.
Üçüncü başvurunun ise İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan soruşturmalara ilişkin olduğunu aktaran CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, söz konusu başvurunun İmamoğlu’nun avukatı aracılığıyla iletildiğini kaydetti.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın açıklamaları;
“Biliyorsunuz, Devlet Denetleme Kurulu’na denetimsiz sultanlara verilebilecek bir yetki verdiler. Aslında DDK aracılığıyla bu yetkiyi Cumhurbaşkanı kullanacak. Daha evvel bunu düzenleme içinde vermişlerdi. Meclis‘te yaptığımız müzakerelerle bunu kapsamdan çıkarmıştık. Ancak AKP artık Meclis’in temayülündeki centilmenlik anlaşmalarını dahi hiçe sayacak bir hadsizlik içerisinde. Bunu Meclis’in çalışma sistematiği açısından son derece sakıncalı olarak görüyoruz. Çünkü aynı düzenlemeyi daha evvel anlaşarak kapsamdan çıkardığımız halde daha sonra yeniden bir torba kanunun içerisine koydular ve DDK’ya ilişkin üç ayrı maddeyi geçirdiler. Bu düzenleme yalnızca 4 Şubat tarihinde Resmî Gazete’de yayımlandı.
Biliyorsunuz, ana muhalefet partisine 60 gün içerisinde AYM’ye başvurma hakkı veriliyor. Anayasa’ya aykırı olan düzenlemelerin iptali ve yürütmelerinin durdurulması için. 4 Şubat tarihinde yayımlanan bu düzenlemeyi yalnızca sekiz gün içerisinde AYM’ye taşıdık. Ben huzurunuzda CHP’nin hukuk bürosuna ve ilgili tüm arkadaşlara teşekkür etmek isterim. İnsanüstü bir çalışmayla sekiz gün içerisinde bugün AYM’ye teslim ettik.
“Anayasa’da sayılmayan kurumları kanun ile buraya ekleyemezsiniz”
Peki, AYM’ye aykırılık iddialarımız nedir? DDK’ya kooperatiflere, birliklere ve bu kurum ve kuruluşların her türlü ortaklık ve içtihatlarında denetim yapma yetkisi veriliyor. Anayasa’da sayılmayan kurumları kanun ile buraya ekleyemezsiniz.
DDK denetçilerine adli denetim yapma yetkisi de veriliyor. Oysa bu yetki tahmin edebileceğiniz gibi DDK’da olamaz.
Üçüncüsü, yine DDK denetçilerine Cumhuriyet savcıları gibi denetim yapma, bilgi ve belge toplama, açıklama isteme yetkisi verildi. Bu da Anayasa’ya aykırı.
“Ya hukuktan anlamıyorlar ya iyi niyetli değiller”
Ve nihayet en önemli hükümlerden biri… DDK üyeleri ve denetçilerine, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve sermayesinden yarısından fazlasına bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluşta, kamu kurum ve kuruluşlarındaki meslek kurumlarında, kamuya dayalı kurum ve kuruluşlarda istihdam edilen memur ve diğer kamu görevlileri dahil olmak üzere her kademe ve rütbedeki görevlileri görevden uzaklaştırma yetkisi veriliyor. Böylece Cumhurbaşkanı, bir DDK üyesini ya da denetçisini bir belediyeye gönderdiğinde, o kurul üyesi ertesi gün “Bu belediye başkanının bu görevi yapması kamu düzeni açısından uygun değildir” diye rapor tutabiliyor. Bunun üzerine belediye başkanı görevden uzaklaştırılıyor. “Bu düzenleme yok” diyenler ya hukuktan anlamıyorlar ya da iyi niyetli değiller.
“Bu dilekçeyi AYM aylarca bekletsin diye vermiyoruz”
Dolayısıyla bugün eleştirdiğimiz OHAL döneminde yasalaştırıldığı söylenen kayyum uygulamasından çok daha geri bir düzenlemeyi TBMM’den geçirdiler. Biz burada, CHP’nin Meclis grubunun sekiz günde hazırladığı bu dilekçeyi AYM aylarca bekletsin diye vermiyoruz. Biz AYM’den hızlı bir incelemeyle bu son derece önemli husus hakkında öncelikli olarak yürütmenin durdurulmasını ve her halükarda konunun iptaline ilişkin bir karar vermesini bekliyoruz.
“İmamoğlu hakkında neredeyse her hafta bir soruşturma yapılıyor”
Nihayet, DDK üyeleri ve denetçileri görev yetki ve sorumlulukları itibarıyla kanun düzeyinde açıkça tanımlanmıyor. Bu beş ana husus üzerinden DDK Kanunu’nu, daha doğrusu DDK’yı düzenleyen torba kanunu AYM’ye taşıdık. Bugünkü üçüncü grup başvurumuz Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Sayın Mehmet Pehlivan tarafından yapılmıştır. Bunun sebebi nedir? İmamoğlu hakkında neredeyse her hafta bir soruşturma yapılıyor.
Biliyorsunuz, Gençlik Kolları Başkanımızın sekiz kolluk görevlisiyle evinden sabahın köründe, güya adliyeye davet edilmek üzere, açıkça gözaltı koşullarında alınması üzerine hukukun siyasallaştırılması konulu panelde İmamoğlu bir açıklama yaptı. “Türkiye’de bunlar olmamalı, adil bir düzen getirilmeli, adalet yeniden tesis edilmeli. Kimsenin çoluğu çocuğu, yargı mensupları da dahil olmak üzere, hiçbir şekilde sabah saatlerinde bu koşullarda alınmamalı. Bunun teminatını sağlayacağız” dedi. Ancak panelden ayrılmadan terörle mücadele eden kamu görevlilerine tehdit suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatıldı.
“Bilirkişi hakkında sorular sordu diye soruşturma açıldı”
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruşturmayı, masumiyet karinesini hiçe sayarak ve adli yargılamaya baştan gölge düşürerek, suçlayıcı ifadelerle kamuoyuna duyurdu. Bir hafta sonra ise bu kez, “Turpun büyüğü heybede” diyen, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı’nın sözleri üzerine İmamoğlu, “Turpa başka turplar var, memlekette adalet gittikçe yıpranıyor. Bir bilirkişi İstanbul’un bütün dosyalarına görevlendiriliyor, 8.800 bilirkişi içerisinde neden özellikle bu seçiliyor? Bu kişi hakkında daha önce bilirkişilik konusunda yeterli olmadığına ilişkin bir soruşturma var mıdır? Buradaki adaletsizlikler ortaya çıkartılsın” dediği için bu kez de “yargı görevini yapmakta olan kişilere müdahale etmek” suçlamasıyla hakkında soruşturma açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ise alelacele bir açıklama yaparak İmamoğlu’nu baştan suçlu ilan etti.
“Yargı görevi bu memlekette mahkemeler aracılığıyla yapılır”
Anayasal hükmü huzurlarınızda tekrar etmek isterim: Yargı görevi bu memlekette mahkemeler aracılığıyla yapılır. Dolayısıyla yargı görevi yapanlar, mahkemelerde görevli başkan ve heyet niteliğindeki hâkimlerdir. Örneğin, Adalet Akademisi’nde görevli bir öğretim üyesi yargı görevi yapmaz. Cumhuriyet Başsavcısı da yargı görevi yapmaz. Cumhuriyet Başsavcılarının yaptığı açıklamalar olsa olsa idari işlemlerdir. Bu işlemler hakkında yargı koruması olmaz.
Bunların hukuka aykırılığını şikâyet edenler hakkında da bir soruşturma yapılması uygun değildir. Bu soruşturmanın başlamasıyla birlikte masumiyet karinesi ihlal edilerek, eleştiri yapanların açıkça suçlu ilan edilmesi Anayasa’ya aykırıdır.
Bu çerçevede biz, bu iki basın açıklaması aleyhine AYM’ye başvurduk. Buradaki başvuru yalnızca İmamoğlu hakkında değil, aynı zamanda belediyelerimize yapılan operasyonlar sonrasında çalakalem yazılan suçlayıcı ifadelerle dolu olan tüm Cumhuriyet Başsavcılığı bildirileri ve basın açıklamaları için de etkili olacaktır. AYM’den bu konuda hızlı bir karar beklediğimizi kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.”
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın konuşmasının tam metni;
Arkadaşlar, hepinize günaydın. Bugün milletvekili arkadaşlarımızla beraber yine Anayasa Mahkemesi önünde, basın mensupları olarak sizlerin huzurunuzdayız. İstanbul’dan uçağımın geç kalkması nedeniyle dilekçelerimizi milletvekili arkadaşlarımız ve Yüksek Disiplin Kurulu Başkanımız bugün teslim etti. Aynı zamanda bugün Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan arkadaşımız da yanımızda. Bugün size üç ayrı grup Anayasa Mahkemesi başvurusundan söz edeceğim.
İlk olarak üç tane Cumhurbaşkanlığı kararnamesini Anayasa Mahkemesi’ne götürdük ve bugün itibarıyla teslim ettik. Anayasa Mahkemesi ısrarla “CMK ile düzenlenemez konular bunlar; Anayasa Mahkemesi talebi doğrultusunda, anayasaya aykırılık iddiaları doğrultusunda siz bunu kanuni düzenleme yapın” demesine rağmen CMK düzenlemesi işlerine geliyor ve bu düzenlemeleri maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir işlev gaspına uğramasını hiçe sayarak Resmî Gazete’de yayımlatıyorlar. Düzenli olarak bu CMK’ları biz Anayasa Mahkemesi’ne getiriyoruz ve iptal ediyoruz. Bugün de 3 CMK’yı, yani Cumhurbaşkanlığı kararnamesini iptalleri ve yürütmenin durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne teslim ettik.
İkinci bir konu arkadaşlar, biliyorsunuz Devlet Denetleme Kurulu’na denetimsiz sultanlara verilebilecek bir yetkiyi verdiler; aslında Devlet Denetleme Kurulu aracılığı ile bu yetkiyi Cumhurbaşkanı kullanacak. Daha evvel bunu bir düzenleme içerisinde getirmişlerdi, Meclis’te yaptığımız müzakerelerle bunu kapsamdan çıkartmıştık. Ancak AKP artık Meclis’in temayülündeki centilmenlik anlaşmalarını dahi hiçe sayacak bir hadsizlik içerisinde. Bunu Meclis’in çalışma sistematiği açısından da son derece sakıncalı görüyoruz. Çünkü aynı düzenlemeyi, daha evvel anlaşarak kapsamdan çıkarttığımız düzenlemeyi, daha sonra yeniden bir torba kanunun içine koydular ve Devlet Denetleme Kurulu’na ilişkin üç ayrı maddeyi geçirdiler. Bu yalnızca 4 Şubat tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı.
Biliyorsunuz ana muhalefet partisine 60 gün içerisinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkı veriyor Anayasa’ya aykırı olduğu düzenlemelerin iptali ve yürütmelerini durdurulması için. 4 Şubat tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan bu düzenlemeyi yalnızca 8 gün içerisinde Anayasa Mahkemesi’ne getirdik. Ben huzurlarınızda Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun hukuk bürosuna ve ilgili tüm arkadaşlarıma teşekkür etmek isterim; insanüstü bir çalışmayla 8 gün içerisinde bugün Anayasa Mahkemesi’ne teslim ettik.
Peki nedir, anayasaya aykırılık iddialarımız nedir? Devlet Denetleme Kurulu’na, kooperatiflere, birliklere ve bu kurum ve kuruluşların her türlü ortaklık ve iştiraklerinde denetim yapma yetkisi veriyor. Anayasa’da sayılmayan kurumları kanun ile buraya ekleyemezsiniz. Ne gam, yaparlar….
Devlet Denetleme Kurulu denetçilerine adli soruşturma yapma yetkisi de veriyor. Oysa bu yetki tahmin edebileceğiniz gibi DDK’da olamaz.
Üçüncüsü, yine Devlet Denetleme Kurulu denetçilerine Cumhuriyet savcıları gibi yazışma yapma, bilgi ve belge toplama, açıklama isteme yetkisi veriyor. Bu da anayasaya aykırı.
Nihayet en önemli hükümlerden bir tanesi; Devlet Denetleme Kurulu üyeleri ve denetçilerine, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve sermayesinin yarısından fazlasına, bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluşta, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerde ve vakıflarda istihdam edilen memurlar ve diğer kamu görevlileri dahil olmak üzere -dikkat buyurunuz- her kademe ve rütbedeki görevlileri görevden uzaklaştırma yetkisi veriyor.
Böylece Cumhurbaşkanı bir Devlet Denetleme Kurulu üyesini ya da bir denetçisini bir belediyeye gönderiyor, o kurul üyesi ertesi gün “bu belediye başkanının burada görev yapması kamu düzeni açısından yararlı değildir” diye ifade veriyor, rapor tutuyor ve bunun üzerine belediye başkanı görevden uzaklaştırılıyor. Bunun içerisinde “bu düzenleme yok diyenler” ya hukuktan anlamıyorlar ya iyi niyetli değiller.
Dolayısıyla bugün eleştirdiğimiz OHAL döneminde yasalaştırıldığı söylenen kayyum uygulamasından çok daha geri bir düzenlemeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçirdiler. Biz burada CHP’nin Meclis grubunun 8 günde hazırladığı bu dilekçeyi Anayasa Mahkemesi aylarca bekletsin diye vermiyoruz. Biz Anayasa Mahkemesi’nden hızlı bir inceleme ile bu son derece önemli husus hakkında öncelikle yürütmenin durdurulması ve her halükarda konunun iptaline ilişkin bir önemli irade koymasını bekliyoruz. Nihayet Devlet Denetleme Kurulu üyeleri ve denetçileri görev, yetki ve sorumlulukları itibarıyla kanun düzeyinde açıkça tanımlanmıyorlar. Bu 5 ana husus üzerinden DDK’yı da düzenleyen torba kanunu Anayasa Mahkemesine taşıdık.
Bugünkü üçüncü grup başvurumuz Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Sayın Mehmet Pehlivan tarafından yapılmıştır. Bunun sebebi nedir arkadaşlar, onu ifade edelim: Ekrem İmamoğlu hakkında neredeyse her hafta bir soruşturma yapılıyor. Biliyorsunuz Gençlik Kolları Başkanımızın 8 kolluk görevlisiyle evinden sabahın köründe güya adliyeye davet edilmek üzere açıkça gözaltı koşullarında alınması üzerine Modern Hukuk ve Yargının Siyasallaşması konulu panelde Ekrem İmamoğlu bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Türkiye’de bunlar olmamalı. Adil bir düzen getirilmeli, adalet yeniden tesis edilmeli. Kimsenin çoluğu çocuğu, yargı mensuplarının da dahil olmak üzere çoluğu çocuğu hiçbir şekilde evinden sabahleyin bu koşullarda alınmamalı, bunun teminatını sağlayacağız” dedi ve jet hızıyla daha o panelden ayrılmadan terörle mücadele eden kamu görevlilerini tehdit etme suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruşturmayı masumiyet karinesini hiçe sayarak ve adli yargılamaya açıkça ve baştan gölge düşürmek suretiyle suçlayıcı ifadelerle kamuoyuna anında duyurdu.
Ondan bir sonraki hafta bu kez de “turpun büyüğü heybede” diyen, memleketin birliğini ve beraberliğini temsil etmesi gereken, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı’nın sözleri üzerine: “Başka turplar var, memlekette adalet önemli ölçüde yıpranıyor. Satılmış, büyük, cana yakın denilen bir bilirkişi İstanbul Büyükşehir’in bütün dosyalarına görevlendiriliyor. 8800 bilirkişi içerisinde neden özellikle bu seçiliyor? Bu kişi hakkında daha evvel bilirkişilik görevi konusunda yeterli olmadığına ilişkin soruşturma var mıdır? Buradaki adaletsizlikler ortaya çıkartılsın” dediği için bu kez de yargı görevini yapmakta olan kişileri kişilere müdahale etme suçlamasıyla hakkında soruşturma açıldı ve aynı şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı alelacele yaptığı bir açıklama ile Ekrem İmamoğlu’nu baştan suçlu ilan etti.
Arkadaşlar, anayasal hükmü huzurlarınızda tekrar etmek isterim: Yargı görevi bu memlekette mahkemeler aracılığıyla yapılır. Dolayısıyla yargı görevi yapanlar mahkemelerde görevli başkan ve heyet niteliğindeki hakimlerdir. Bir hakim örneğin Adalet Akademisi’nde görevli bir öğretim üyesi ise o yargı görevini yapmaz, Cumhuriyet başsavcısı yargı görevini yapmaz. Cumhuriyet başsavcılarının yaptıkları açıklamalar olsa olsa idari konulardır, idari işlemlerdir ve bu işlemler hakkında yargı koruması da olmaz. Bunların hukuka aykırılığını şikayet edenler hakkında da bir soruşturma yapılması uygun değildir. Bu soruşturmanın başlamasıyla beraber de masumiyet karinesi ihlâl edilerek bu eleştiriyi yapanların suçlu olarak kamuoyuna lanse edilmesi de açıkça anayasaya aykırıdır.
Bu çerçevede biz bu iki basın açıklaması aleyhine Anayasa Mahkemesi’ne başvurumuzu yapmış olduk. Buradaki başvuru yalnızca Ekrem İmamoğlu hakkında değil, aynı zamanda belediyelerimize yapılan operasyonlar sonrasında yine aynı şekilde çalakalem yazılan, suçlayıcı ifadelerle dolu olan bütün Cumhuriyet başsavcılığı bildirileri, basın açıklamaları konusunda da etki doğuracaktır diye düşünüyoruz. Anayasa Mahkemesi’nden de bu konuda hızlı, ivedi bir karar beklediğimizi kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Evet, bugün bu soğukta sizleri burada tuttuk. Hem bana eşlik eden milletvekili arkadaşlarıma, Yüksek Disiplin Kurulu üyesi arkadaşlarıma, divan katibi arkadaşlarıma hem de özellikle de biraz da beklettiğimiz siz basın mensuplarına teşekkür ederim.
Sosyal Medya Hesaplarımız