Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın 10 Ekim 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında “Erdoğan yaptığı konuşmada diyor ki: “Cezasızlık algısı ortadan kaldırılmalıdır.” Baştan söyleyelim, Türkiye’de cezasızlık meselesi bir algı değil, bir olgudur ve bir şey söylüyorsak altını dolduralım. Bugün 10 Ekim, Gar patlamasında 104 yurttaşımız yaşamını kaybetmişti. Denilebilir ki “Dokuz yıl sonra sona eren duruşmalarda bazı kişiler ağır cezalara çarptırıldılar” Peki, mesele bundan ibaret miydi? Meselenin sadece o IŞİD militanlarından ibaret olmadığını biliyoruz çünkü 7 Haziranda memlekette bir seçim yapılmıştı ve o seçim sonrasında memleket adım adım 1 Kasıma taşındı; 20 Temmuzda Suruç’ta 33 kişi öldürüldü, 10 Ekim’de Gar katliamında 104 kişi öldürüldü. Ben sübjektif bir değerlendirme yapmıyorum, 25 Şubat 2016 tarihli polis ve mülkiye başmüfettişlerinin raporundan bahsediyorum. Yunus Emre Alagöz adlı caninin bombalı bir eylem yapacağı ihbar ediliyor ve o mitingin yapılacağı günden bir gün evvel, 9 Ekim gecesi Gölbaşı’ndaki polis arama noktası kaldırılıyor ve Gaziantep’ten 2 bagaj dolusu bomba geceyi yırtarak Ankara’ya, Gar’a kadar getirtiliyor. Bu çerçevede polis başmüfettişleri diyorlar ki: “Dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğünde Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele yetkilileri hakkında soruşturma, kovuşturma süreçleri başlatılmalıdır.” Valilik ne yapıyor? Soruşturmaya izin vermiyor; işte, cezasızlık böyle olguya dönüşüyor, olguya, algıya değil. Yoksa 3 IŞİD militanı, 3 caninin ortaya koyduğu bir eylemden ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz.” ifadelerini kullandı.
Doç Dr. Gökhan Günaydın’ın 10 Ekim 2024 – TBMM Genel Kurulu’ndaki değerlendirmeleri:
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün Erdoğan yaptığı konuşmada iki konuyu vurguluyor, sırasıyla değineceğim. Birincisi, diyor ki: “Cezasızlık algısı ortadan kaldırılmalıdır.” Baştan söyleyelim, Türkiye’de cezasızlık meselesi bir algı değil, bir olgudur ve bir şey söylüyorsak altını dolduralım. Bugün 10 Ekim, Gar patlamasında 104 yurttaşımız yaşamını kaybetmişti. Denilebilir ki “Dokuz yıl sonra sona eren duruşmalarda bazı kişiler ağır cezalara çarptırıldılar” Peki, mesele bundan ibaret miydi? Meselenin sadece o IŞİD militanlarından ibaret olmadığını biliyoruz çünkü 7 Haziranda memlekette bir seçim yapılmıştı ve o seçim sonrasında memleket adım adım 1 Kasıma taşındı; 20 Temmuzda Suruç’ta 33 kişi öldürüldü, 10 Ekim’de Gar katliamında 104 kişi öldürüldü. Ben sübjektif bir değerlendirme yapmıyorum, 25 Şubat 2016 tarihli polis ve mülkiye başmüfettişlerinin raporundan bahsediyorum. Yunus Emre Alagöz adlı caninin bombalı bir eylem yapacağı ihbar ediliyor ve o mitingin yapılacağı günden bir gün evvel, 9 Ekim gecesi Gölbaşı’ndaki polis arama noktası kaldırılıyor ve Gaziantep’ten 2 bagaj dolusu bomba geceyi yırtarak Ankara’ya, Gar’a kadar getirtiliyor. Bu çerçevede polis başmüfettişleri diyorlar ki: “Dönemin Ankara Emniyet Müdürlüğünde Emniyet İstihbarat ve Terörle Mücadele yetkilileri hakkında soruşturma, kovuşturma süreçleri başlatılmalıdır.” Valilik ne yapıyor? Soruşturmaya izin vermiyor; işte, cezasızlık böyle olguya dönüşüyor, olguya, algıya değil. Yoksa 3 IŞİD militanı, 3 caninin ortaya koyduğu bir eylemden ibaret olmadığını hepimiz biliyoruz.
Gelelim, ikinci mesele. Bu memleketin zamanının ana muhalefet lideri, Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta sistemli bir linç girişiminde bulunuluyor. “Sistemli” sözcüğünün altını çiziyorum. Bırakın o sistemli meselesinin açığa kavuşturulması, bir inek hırsızı, herhangi bir tutuklamaya muhatap olmadan, eli öpülmek suretiyle alanlarda dolaştırılıyor. Demek ki cezasızlık olgusu böyle kurgulanıyor. Bugün, Fernas işçilerini Kurtuluş Parkı‘nda ziyaret eden CHP milletvekillerine polis “Buradan çekilin.” diyor. CHP milletvekilinin kimi ziyaret edeceğine, hangi parkta hangi eyleme destek vereceğine polis mi karar verecek? Cezasızlık olguları böyle ortaya çıkıyor.
Gelelim ikinci sözüne Erdoğan’ın: Kriminal tipler sokakta dolaşmamalıymış, suçlular tutuklu yargılanmalıymış. Bravo! Ben de aynı fikirdeyim. Yahu, hâkimler, tutuklu yargılanma yapılıp yapılmamaya neye göre karar veriyorlar? Yazdığınız, burada çıkardığınız kanunlara göre karar veriyorlar. Kanuna göre değil de ucu açık bir takdir yetkisi kullanan varsa görevden al, HSK orada. Yok, kanun yetersizse kanunu düzenle kardeşim, ne anlatıyorsun sen bize? İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanının siyasi iletişim organı mı, hemen ertesi gün açıklama yapıyor? Ne diyor, bakın, ben size söyleyeyim: Beş yıla kadar, yani yakalama kararı çıkmış, sıfır ila beş yıl boyunca yakalanmamış 4.060 kişiyi yakaladık diye övünüyor. Beş ila on yıldır aranmakta olan 51 kişiyi yakalamış, onunla da övünüyor. On yıldan fazla hakkında kesinleşmiş hüküm olmasına rağmen elini kolunu sallaya sallaya dolaşan 28 kişiyi de yakalamış, onunla da övünüyor. Kimmiş bunlar? Hırsızlık, dolandırıcılık, yağma, cinayet, cinsel suç, narkotik, terör, kaçakçılık, organize suçlar… Yani bunlar on yıldır, on beş yıldır ceza almalarına rağmen ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşmışlar yirmi iki yıllık iktidarınızda, bugün de bunu bir siyasi iletişim vasıtası sayıyorsunuz. İnsan gerçekten bu kadar zavallılığa ne söyleyeceğini bilemiyor. İlave bir şey söyleyeyim mi? Acaba kaçı bir önleme faaliyetine muhatap olmaksızın bu suçları işlediği hâlde yakalanamadı, yakalanamadığı için yargı önüne çıkartılamadı? Buna ilişkin bir istatistiğiniz var mı Sayın Ali Yerlikaya?
Bakınız, bugün -arkadaşlarım da söyledi- Dünya Ruh Sağlığı Günü. Türkiye’de ruhsal bir hastalıktan muzdarip olanların oranı yüzde 38 kardeşim. Psikiyatrist hastalığı olanların oranı yüzde 8. İnsanlar depresyon, fobi, travma sonrası stres bozukluğu gibi anksiyete bozuklukları çekiyorlar. Sebep ne? Sebep, yarattığınız düzen işte. Buna karşılık 100 bin nüfusa düşen ruh sağlığı çalışanı Avrupa bölgesinde 44’ken Türkiye’de yalnızca 16.
Gelelim bir de tarım meselesine; dün gece gene Resmî Gazete’de şapkadan bir tavşan çıkarttınız ve mısır ithalatında uygulanan yüzde 130’luk gümrük vergisini yüzde 5’e indiriverdiniz.
1 milyon ton mısır ithal edilecek. Bu neye mal oluyor biliyor musunuz? Bir günde -örneğin, Konya borsasında- tonu 9.500 liradan satılan mısır sizin bu kararınız çerçevesinde 8 bin liraya indi. Konyalı mısır üreticisinin, Adanalı mısır üreticisinin bu kararı alanlara selamları var, iletiyorum. Siz ithalat lobilerinin destekleyicisi misiniz yoksa yerli üretimin destekleyicisi misiniz?
Rakam veriyorum: Devriiktidarınızda, yirmi iki yılda 30 milyon ton mısır ithal ettiniz kardeşim ve bunun karşılığında 7,5 milyar dolar para ödediniz dışarıya. Size bir rakam daha vereyim: Devriiktidarınızda 43 milyon ton soya ithal ettiniz, 18 milyar dolar para ödediniz.
Ben size bir gerçekten daha bahsedeyim. Mısır ve soya yoksa hayvan besleyemezsiniz yani mısırı ve soyayı ithalatla getiremezseniz bu memlekette, Türkiye’de bir tane hayvan besleyebilecek gücünüz yok.
İşte, Türkiye’de çiftçiyi bir taraftan öldürdünüz, besiciyi öbür taraftan öldürdünüz ve Türkiye’yi gıda enflasyonunda dünya şampiyonu yaptınız. Hani diyorsunuz ya “Yaparsa AKP yapar.” Gerçekten bu kadarını yaparsa AKP yapar.
Son olarak şunu söyleyeyim: Cezasızlık algısını falan ortadan kaldıracakmışsınız -artık zamanınız kalmadı kardeşim- o algı da o olgu da devriiktidarınızda ortaya çıktı. Maalesef, bunların tamamını kaldırma görevi üzerimizedir, bu görevin sorumluluğunu yerine getireceğiz.
Teşekkür ediyorum.
Abone Olun:
➤ Youtube: @gokhangunaydin06
Resmi Site:
➤ Web: gokhangunaydin.net
Takip edin:
➤ Twitter: gunaydingokhan
➤ Facebook: gokhangunaydin06
➤ Instagram: gokhangunaydin06
➤ TikTok: @gokhangunaydin06
➤ Youtube: @gokhangunaydin06
Sosyal Medya Hesaplarımız