CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın’ın 9 Kasım 2023 – TBMM Genel Kurulu’ndaki değerlendirmeleri;
Efendim, sabahtan beri konuşuyoruz, bugün tarihî bir gün. Türkiye’de herkes dışarıda olan biten Anayasa Mahkemesi ile Yargıtayın başka herhangi bir çağdaş hukuk devletinde olmayacak şekilde birbiriyle çelişik karar üretmesine ilişkin durumu konuşuyor. Bu önemli bir konu mudur?
MUSTAFA VARANK – Yok, kimse konuşmuyor. Vatandaşın öyle bir gündemi yok.
GÖKHAN GÜNAYDIN – Sayın Bakan, bence sakince dinlerseniz kimin ne konuştuğunu size rahatça anlatacağım. Siz konuşurken biz sakince dinlemeye gayret ediyoruz, onu yapmakta çok zorlandığınızı biliyorum, kişiliğinizi de biliyorum, gayret edin çünkü en azından biz burada konuşabilmeliyiz.
MUSTAFA VARANK – Dün vatandaşı sokağa çağırdınız, çıktı mı vatandaş?
GÖKHAN GÜNAYDIN – Evet, sokağa çağıracağız çünkü anayasal hükümler içerisinde yapacağız.
MUSTAFA VARANK – Çağırdınız, çıktı mı vatandaş? Sokağa çağırdınız, çıktı mı vatandaş?
SEMRA DİNÇER – Niye rahatsızsınız bu kadar? Vatandaşın sokağa çıkmasından neden rahatsızsınız?
GÖKHAN GÜNAYDIN – Şimdi, o kadar zavallı bir durum var ki…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım, hatibi dinleyelim lütfen.
Sayın milletvekilleri, lütfen izin verin, hatip konuşmasını yapsın, saygıyla dinleyelim.
Buyurun.
GÖKHAN GÜNAYDIN – Türkiye’de böyle bir konuşmanın ilk cümlesine tahammül edemeyen adam Bakanlık yaptı ya, ne acı yani gerçekten ne acı.
MUSTAFA VARANK – Evet. Hem de Türkiye’nin en uzun Bakanlığını yaptım. En uzun Bakanlığı yaptım, hamdolsun.
GÖKHAN GÜNAYDIN – Şimdi, Türkiye’de böyle bir gündem var. Bu memlekete Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının aldığı doğru tutumdan dolayı Yargıtay kararıyla ayar veriliyor. Numan Kurtulmuş’a burada oy veren oldu, oy vermeyen oldu ama buradaki 600 milletvekilini temsilen Meclis Başkanı olarak seçildi. Arkadaşlar, farklı partilerden olabiliriz, aklımızı, vicdanımızı tatile göndererek milletvekilliği yapamayız, farklı durumlara göre farklı davranarak hiçbir yere de varamayız. Bakın, burada hep beraber yaşandı, Sayın Gergerlioğlu davasını hatırlayınız, Sayın Enis Berberoğlu davasını hatırlayınız; ne oldu? Yargıtay onama kararı verdikten sonra bu karar alelacele Mecliste okutuldu ve arkadaşlarımızın vekillikleri düştü. Sonra, Anayasa Mahkemesi o kararlara ilişkin hak ihlali kararı verdi, bu hak ihlali kararları ilk derece mahkemesine gitti, ilk derece mahkemesi Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı gönderdi -örneğin, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi- ve o yazı da burada bir kere daha okundu. Türkiye Büyük Millet Meclisinde vekilliklerini düşürdüğümüz milletvekillerini bu kez de ilk derece mahkemesinin kararıyla tekrar vekil yaptık. Soru şu kadar açıktır: Bu, Meclise yakışıyor mu, yakışmıyor mu? Yakışmadığını düşünüyoruz, sadece biz de düşünmüyoruz, niye biliyor musunuz? Arkada bir oda var, o arkadaki odanın da dili var. Bir teori der ki: “Atmosferde sözcükler kaybolmaz, sözcükler ağızdan çıkar, sonsuza kadar o atmosferde dolaşmaya devam eder.” AK PARTİ’nin Grup Başkan Vekili orada, MHP’nin Grup Başkan Vekili orada, CHP’nin ki orada, hepimiz oradayız, hep beraber şunu konuştuk: Anayasa Mahkemesinin içtihatları ortadadır. Dolayısıyla Yargıtayın onama kararından sonra bu burada okunmasın, Anayasa Mahkemesinin kararını bekleyelim, Anayasa Mahkemesinin kararı nasıl tecelli ederse ona göre davranalım. Buna Numan Kurtulmuş’un Başkanlığında Danışma Kurulunda hep beraber karar verdik. Bu, Meclisin iradesi oluyor mu böyle olunca? Evet, Meclisin iradesi oluyor. Şimdi size Yargıtayın 3. Ceza Dairesinin hâkimleri diyor ki: “Sen nasıl olur da benim kararımı Mecliste okutmazsın?” Bu, arkadaşlar, size garip gelmiyor mu? Bakın, kötü bir sözcük kullanmıyorum çünkü kötü sözcük kullanırsam sizin aklınıza, yüreğinize giremem, biliyorum. Amacım kutuplaştırmak değil, amacım vicdanınıza ve aklınıza hitap etmek. Hiçbir hâkim Türkiye Büyük Millet Meclisinin milletvekiline, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanına ayar veremez, veremez, verememelidir. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu, biz yalnızca kendi hukukumuzu korumak açısından söylemiyoruz; demokrasi teorisi var, demokrasi teorisi diyor ki: “Yasama, yürütme ve yargı arasında erkler ayrılığı vardır ve bu erkler denge denetleme mekanizması içerisinde birbirini denetleyerek demokrasiyi doğurmak zorundadır.” Şimdi, yasama bize emir veriyor, “Bunu niye yapmadın?” diye eleştiriyor; biz de diyoruz ki: Arkadaşlar, gelin, böylesine bir anormal durum var, yargıda acayip şeyler oluyor, yargı-yasama arasında inanılmaz işler oluyor; biz “adalet” konulu bir genel görüşme açalım, bu genel görüşmede fikirlerimizi karşılıklı olarak beyan edelim. Bu kürsü milletin kürsüsü, gelecek herkes kendi müktesebatına göre temsil ettiği kitlenin görüşlerini burada aktaracak, AK PARTİ olarak siz de aktaracaksınız. Ama biz burada “adalet” konulu bir genel görüşme açamıyoruz. Açamıyoruz da Angola’yla ilgili uluslararası ilişkileri, sözleşmenin bilmem nesini konuşurken âdeta arkadan dolanarak Türkiye’de olan acayip işleri konuşmak zorunda kalıyoruz. Bu sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu arkadaşlar? Meclisin çalışma dinamiği açısından bunu uygun buluyor musunuz? Ben AKP sıralarında, AK PARTİ sıralarında “Bu uygundur, doğrudur.” diyen bir arkadaşımın olacağına ihtimal vermiyorum ama sorun ne biliyor musunuz? Size “Açmayacaksınız, adaletle ilgili bir genel görüşme açmayacaksınız.” diyorlar ve siz açamıyorsunuz; bu, doğru değil arkadaşlar. Numan Kurtulmuş’a diyorlar ki: “Sen bugün Danışma Kurulunu toplamayacaksın.” Bakın, kendisine saygı duyarım ben, durumuna üzülüyorum, Gazi Meclisin durumuna üzülüyorum ve biz Danışma Kurulunu toplayamıyoruz bugün arkadaşlar. Böyle döner mi bu öykü?
Sonra başka bir şey -sadece yargı değil ki bize ayar veren- yürütmeden bir arkadaş var, Hukuk Politikaları Kurulunun Başkan Vekiliymiş, diyor ki: “Bu bir turnusol kâğıdıdır, e, Türkiye’nin yargısı millî yargı olacak mı, yoksa neoliberal ve Batıcı bir yargı mı olacak; buna karar vereceğiz.” Yani bir danışman, Hukuk Politikaları Kurulu Başkan Vekili şunu söylüyor: “Yargıtayın verdiği karar millîdir; Anayasa Mahkemesinde bir grup üyenin verdiği karar gayrimillîdir, Batıcıdır, neoliberaldir.” Arkadaşlar, kimin haddine ki birinin verdiği kararı böyle, öbürünün verdiği kararı böyle tanımlamak. Sen olsa olsa eğer hukukçuysan buna ilişkin teoriye dayanarak, akademisyenlerin yazdıklarına atıf yaparak görüşlerini ortaya koyarsın. Ama Yargıtayı millî, Anayasa Mahkemesini gayrimillî, onları savunanları da bu kutuplara ayırarak bu memleket idare edilebilir mi?
Son sözlerimi de şöyle söyleyeceğim: Şimdi, bakın, burada Nebati Bey dolaşıyor değil mi? Nerede bilmiyorum ya, ara sıra geceleri burada oluyordu. Valla, bir ekonomi politikası uygulandı arkadaşlar. Ben size söyleyeyim -TÜİK rakamlarıdır, kendi rakamlarımız- 6 Şubat depreminde yıkılan yüz binlerce evin konut hasarı 56 milyar dolar, 56 milyar doları çarpar bölerseniz aşağı yukarı 1,8 trilyon TL yapar. Yalnızca kur korumalı mevduata gömdüğünüz para 600 milyar TL yani siz depremin yıktığı kentlerde uğradığımız zararın üçte 1’ini yalnızca kur korumalı mevduat üzerinden Türkiye’nin hazinesine yük ettiniz. Eğer bunun müsebbibi ben olsaydım, bu sorumluluk duygusu beni öldürürdü ama Nebati Bey burada “Gözlerime bakın.” diyerek rahat rahat dolaşıyor. Memleketin gözlerine bakamıyoruz arkadaşlar sorun burada. Siz eğer Nebati’nin yaptığını doğru buluyorduysanız niye Mehmet Şimşek‘i getirdiniz? Siz eğer Süleyman Soylu’nun yaptıklarını doğru buluyorduysanız niye Ali Yerlikaya‘yı getirdiniz?
MUSTAFA VARANK – Siz Kılıçdaroğlu‘nun yerine niye Özgür Özel’i getirdiniz?
GÖKHAN GÜNAYDIN – Siz eğer rasyonel politikalara dönmeyi doğru buluyorsanız neden bu hukuki garabete sesiniz bile çıkamıyor?
Arkadaşlar, son bir yılda Türkiye’nin iç ve dış borcu yüzde 40 arttı, sorumlu davranın. Son bir yılda… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Konunun Kılıçdaroğlu’yla alakası yok, kendine bak, önüne bak, babana bak. Anlatabiliyor muyum? Yazık, yazık, bir de oradan laf atmaya kalkışıyorsun.
KADEM METE (Muğla) – Siz getirdiniz.
GÖKHAN GÜNAYDIN – Kadem, sakin ol Kadem!
MUSTAFA VARANK – Siz getirdiniz, Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapmaya çalıştınız.
GÖKHAN GÜNAYDIN – Son bir yılda Türkiye’nin iç ve dış borcu yüzde 40 arttı.
Bunun sorumluluğunu duyuyor musunuz? Peki, bunu nasıl çevirmeyi düşünüyorsunuz? Türkiye’ye kısa süreli sermaye hareketi bile çekemeden, doğrudan yabancı sermaye çekemeden, ülkede kişisel güvenliği, mal mülk güvenliğini muhafaza edemeden nasıl çevirmeyi düşünüyorsunuz?
Arkadaşlar, bakın, hepimiz seçiliyoruz, hepimiz bu turuncu koltuklara oturuyoruz. Benim 2’nci oturuşum. Buralar çok çabuk bitiyor, buralar bittikten sonra omuzlarınızda çok büyük bir sorumluluk kalıyor. Evladınız, tanıdıklarınız size bunların hesabını soruyor, inanın soruyor. Dolayısıyla mensubiyetiniz üzerinden bakmaktan vazgeçin, sorumlulukla bakın; ben hep böyle yapıyorum. Ben kendi mahallemin eksiğine gediğine de hep dikkat çekmişimdir, siz de lütfen böyle yapın da bu yasama dönemini millete, memlekete hayırlı bir dönem olarak tamamlayalım.
Sosyal Medya Hesaplarımız